KADINI ERKEKTEN AŞAĞI GÖREN ANLAYIŞ VE KUR’AN


Yaygın inanca göre kadın, erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Ayrıca kadını erkeğin kölesi gibi sayan, aklını ve dinini eksik gören ve iki kadının şahitliğini bir erkeğe denk gören anlayışlar vardır. Bu yazıda konu, gelenek ve Kur’ân-Sünnet bütünlüğü açısından incelenecektir.

1. Kadının erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığı iddiası
Tevrat’a göre kadın, erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmıştır. İlgili bölüm şöyledir:

“RAB Tanrı Âdem’e derin bir uyku verdi. Âdem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. Âdem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Âdem’e getirdi. Âdem, «İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir» dedi, «Ona Kadın denilecek, Çünkü o adamdan alındı.» (Yaratılış 1/21-23)”

Tevrat ve İncil’de yer alan bazı şeyler bize hadis olarak geçmiştir. Ebu Hureyre’den gelen şöyle bir rivayet vardır:

“Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: “Kadınlara karşı görevinizi yerine getirin; çünkü kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburganın en eğri yeri üstüdür. Onu düzeltmeye çalışırsan kırarsın; bırakırsan eğri kalır. Siz kadınlara karşı görevinizi yerine getirin.” (Müslim, Rada’ 60 – 1468)

Kur’ân, bu konuda Tevrat’ı onaylamadığı için bu söz Nebimize ait olamaz[1].

Erkek neden yaratılmışsa kadın da ondan yaratılmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيرًا وَنِسَاء…

“Ey İnsanlar! Rabbinizden çekinin; o sizi (Babanız Adem’i) bir tek nefisten yarattı. Eşini[2] de o nefisten yarattı ve o iki kişiden pek çok erkek ve kadını yeryüzüne yaydı…” (Nisa 4/1)

Ayetteki “Sizi” ifadesiyle kast edilen Âdem’dir. Çünkü bizler sırf ondan değil, ondan ve eşinden yaratıldık. Dolayısıyla o söz mecazdır. Âyeti şöyle anlamak gerekir:

“O, Âdem’i bir tek nefisten yarattı …”

Aşağıdaki âyet, Âdem’in yaratıldığı nefsin ne olduğunu açıklamaktadır. “Biz insanı, “nutfetun emşâc = مِن نُّطْفَةٍ أَمْشَاجٍ” çok bileşenli döllenmiş yumurtadan yarattık…” (İnsan 76/1-2)

Nutfe, saf su[3]; emşâc, karışanlar veya karışımlar anlamına gelir[4]. Arapçada çoğul, en az üçtür. Dolayısıyla nutfe, saf su değil; üç veya daha fazla karışımı olan sıvıdır. Bir âyet de şöyledir:

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن سُلَالَةٍ مِّن طِينٍ

İnsanı çamurundan oluşan bir özden yarattık. (Müminûn 23/12)

İnsanın bütün gıdası çamurdan, yani su ile toprağın birleşmesinden oluşur. Dolayısıyla yumurta ve spermin kaynağı da çamurdur. Ayetin devamı şöyledir:

ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَّكِينٍ

Sonra onu, bir karar-ı mekînde nutfe haline getirdik. (Müminûn 23/13)

Karar, kalınabilecek rahat yere denir. Ebu Hanife’ye göre suyun kendi gücüyle gidip kaldığı her yere bu ad verilir[5].

Mekîn ise bir şeyin üzerinde gücü ve etkisi olan şeydir[6].

Öyleyse nutfenin oluştuğu yer, hem kalmasına imkân veren hem de oluşmasına etki eden yerdir. O yer, ana rahmidir. Ana rahminde ilk oluşan nutfe, döllenmiş yumurtadan başkası değildir. Orası, erkeğin spermi ile kadının yumurtasının nutfeye dönüşeceği, değişeceği, gelişeceği ve dünyada yaşayabilecek bir insan haline geleceği yerdir.

Su damlasına benzetilerek rengi saf olan inci tanesine nutafa نُطَفةٌ[7] denir. Döllenmiş yumurtanın görüntüsü de saf inci tanesi gibidir.

Altı âyette insanın topraktan yaratıldığı bildirilmiştir.[11] Çünkü toprak insanın ana maddesidir ve ana rahmi tohumun ekildiği tarla gibidir. İlgili ayet şöyledir:

“Kadınlarınız sizin için ekim yeridir.” (Bakara 2/223)

İnsanın oluşması, bitkinin oluşmasına benzetilmiştir.

“Allah sizi yerden bir bitki gibi bitirmiştir.” (Nuh 71/17)

İsa’nın yaratılışı, Âdem ile Havva’nın yaratılışına benzetilmiştir.

“Şüphesiz İsa örneği Allah katında Âdem örneği gibidir. Âdem’i topraktan yaratmış, sonra ona ol demiş o da oluvermiştir.” (Ali İmran 3/59)

Ayetler üzerinde dikkatle düşünülünce Meryem’in rahminin de toprak gibi hem ana, hem baba görevi gördüğü anlaşılır.

Mahrem yerini koruyan Meryem’e ruhumuzdan üflemiş, onu ve oğlunu, âlemler için bir belge yapmıştık. (Enbiya 21/91)

“Mahrem yerini korumuş olan İmran kızı Meryem de bir örnektir. Ona ruhumuzdan üflemiştik. (Tahrîm 66/12)

Birinci âyette فنفخنا فيها şeklinde dişi, ikincisinde فنفخنا فيه şeklinde erkek zamir kullanılarak Meryem’in rahminde yumurta ve sperm üretme özelliğinin olduğu gösterilmiştir. İsa’nın yaratılışı, Âdem’inkine benzetildiğine göre Âdem’in yaratıldığı toprakta da bu iki özelliğin olması gerekir. Yani Âdem, topraktan gelen yumurta ile spermin birleşmesinden oluşan nutfeden yaratılmıştır. Havva da o nutfeden yaratılmıştır. Çünkü Nisa 1. âyetteki şu ifadeden, Âdem ile Havva’nın aynı nefisten yaratıldığı anlaşılmaktadır:

وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا

O nefsin eşini de kendisinden yarattı.

O zaman Havva, Âdem’in tek yumurta ikizi olabilir.

Tek yumurta ikizleri[12]

Araştırmacılar tek yumurta ikizlerinin aynı cinsten olduğunu söylerler. Âdem erkek, Havva, kadındır. Şu âyete göre Havva’nın yaratılışı daha sonradır:

خلقكم من نفس واحدة ثم جعل منها زوجها

“Sizi (Âdem’i) bir tek nefisten yarattı. Sonra o nefisten onun eşini oluşturdu.” (Zümer 39/6)

Aynı yumurtadan önce Âdem sonra eşi yaratıldıysa onları tanımlama uzmanlarına düşer. Burada şu âyet önemlidir:

“Allah Nuh’a ne buyurmuşsa onu, sizin için bu dinin şeriatı yapmıştır. Sana vahyettiğimiz, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya emrettiğimiz şudur: Bu dini ayakta tutun ve ayrı düşmeyin. Senin çağırdığın şey müşriklere ağır geldi. Allah doğru çalışanı kendi tarafına alır.” (Şûra 42/13)

Bu âyet, Nuh’tan sonra tabiat kanunlarında değişiklik olduğunu gösterir. Demek ki, o zamana kadar kardeşler birbirleriyle evleniyorlardı. Nitekim eski dinlerden Zerdüştlerde bu evlilik vardır. Dolayısıyla tek yumurta ikizlerinin o devirde farklı cinsiyette olması mümkündür.

Şu âyet, insana ait ölçülerin ve cinsiyetin nutfe halinde iken oluştuğunu göstermektedir:

وَأَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنثَى . مِن نُّطْفَةٍ إِذَا تُمْنَى .

“İki eşi, erkeği ve dişiyi yaratan odur. Ölçü konduğu zaman onları nutfeden (yaratmıştır)” (Necm 53/45-46)

Eş diye tercüme edilen zevc (زوج) kelimesi önemlidir. Arapçada kelimeler erkekli dişili olduğu halde zevc’in dişisi olan zevce (زوجة) Kur’ân’da yoktur. Bu da eşleri isimlendirmede bile bir ayırımın olmadığını gösterir.

Nutfenin döllenmiş yumurta olduğu kesinleşince âyetteki إِذَا تُمْنَى’ya “ölçüsü konduğu zaman” anlamını vermek gerekir. Çünkü تُمْنَى (tümnâ) مني (menâ) kökünden olup bir şeyin ölçüsünü koyma ve o ölçüyü geçerli kılma[13] anlamına gelir. Ölçüler nutfe halinde iken konduğuna göre bu âyet, nutfeye neden nefis dendiğini de gösterir. Nefis, canlı bedendir. Nutfeye nefis denmesi, onun; bu safhadan itibaren canlı bedene ait özellikleri taşıdığının delilidir.

Bu kadar ayrıntıya girmemiz, kadının yaratılışıyla ilgili doğru bilgileri bulmak içindir. Zira kadını eğri kaburga kemiğinden yaratılmış saymak, onun küçümsenmesine yol açmaktadır.

2. Kadını erkeğin kölesi gibi görmek
Allah’ın Elçisinin şu sözüne de yanlış anlam verilerek kadın erkeğin kölesi sayılmıştır:

قَالَ اسْتَوْصُوا بِالنِّسَاءِ خَيْرًا فَإِنَّهُنَّ عِنْدَكُمْ عَوَانٍ لَيْسَ تَمْلِكُونَ مِنْهُنَّ شَيْئًا غَيْرَ ذٰلِكَ.

“Kadınlara karşı görevinizi yerine getirin; onlar yanınızda, kendilerini sizin için korurlar. Onlar üzerinde bundan başka bir şeye sahip değilsiniz…”[14]

“… onlar yanınızda, kendilerini sizin için korurlar” sözü “Onlar yanınızda esirlerdir” diye anlaşılmış ve kadın erkeğin kölesi gibi sayılmıştır. Bunun sebebi عوان (avânin) kelimesinin, العنو = unuvv‘ün ismi faili olan عانية nin çoğulu sayılmasıdır. Hâlbuki avânin (عوان) inâye (عِنَايَة) kökünden (عانية) âniye’nin de çoğuludur. عانية “itina eden ve özen gösteren, koruyan, zihnini başkasının ihtiyacı ile meşgul eden kadın” olur[15]. Kadın cinsel yönden hedefine ve niyetine sadece kocasını koyar ve kendini onun için korur. Hadis, “kendini kocası için koruyan kadın” dan bahsetmektedir. Bu Kur’ân’ın onlara yüklediği görevdir.

فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِّلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّهُ

“İyi kadınlar, Allah’a itaat eden ve Allah’ın korumasına karşılık yalnızken kendilerini koruyanlardır.” (Nisa 4/34)

Bunlar, kadın ile erkek arasındaki üstünlüğü değil, dengeyi göstermektedir. Çünkü farklı cinsler arasında eşitlikten değil, dengeden söz edilir. Allah dengeyi kurmuş ve dengenin bozulmasını yasaklamıştır.

وَالسَّمَاء رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمِيزَانَ . أَلَّا تَطْغَوْا فِي الْمِيزَانِ . وَأَقِيمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْمِيزَانَ .

Göğü yükseltti ve dengeyi kurdu ki, dengeyi bozmayasınız. Siz tartıyı dengede tutun, eksik tartmayın. (Rahman 55/7-9)

3.Kadının aklının ve dininin eksik olduğu iddiası
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin, bir Kurban veya Ramazan bayramında namazgâha çıktığı, kadınlar tarafına geçerek onlara şöyle seslendiği rivayet edilmiştir:

“Kadınlar topluluğu! Sadaka verin; çünkü bana, cehennem halkının çoğunluğunu, sizin oluşturduğunuz gösterildi.”

– Neden ya Resûlellah?” dediler.

Dedi ki; “Çok lanet okursunuz ve hayatı paylaştığınız kişilere nankörlük edersiniz. Aklı ve dini eksikler içinde kendine hâkim bir erkeğin gönlünü sizin kadar çelen birini görmedim.”

– Dinimizin ve aklımızın noksan olması nedendir ya Resûlellah?” diye sorduklarında dedi ki:

“Kadının şahitliği erkeğin şahitliğinin yarısı kadar değil mi?”

“Evet” dediler.

“İşte bu, aklının noksanlığıdır” dedi.

“Âdetli iken namaz kılmaz ve oruç tutmaz; değil mi?”

“Evet” dediler. “İşte bu da dinlerinin noksanlığıdır” dedi[16].

Hadis senet yönünden sahihtir; ancak mana yönünden problemlidir.

1- Kimseye “… aklı ve dini eksikler…” diye hitap edilemez. Bu hitap şekli,Allah’ın Elçisinin nezaketine uymadığı gibi şu âyete de uymaz:

“Onlara nazik davranman, Allah’ın sana olan ikramı sebebiyledir. Kaba ve katı yürekli olsaydın yanından dağılıp giderlerdi. Öyleyse kusurlarına bakma, onların bağışlanmalarını iste. Yapacağın işler konusunda görüşlerini al. Bir de karar verdin mi, yalnız Allah’a dayan. Allah kendine dayananları sever.” (Al-i İmran 3/159)

Kadının şahitliği konusu aşağıda gelecektir. Adetli kadın ne kadar yıkansa temiz sayılmaz. Kocalara verilen şu emir bunu gösterir: “Âdet günlerinde onlardan uzak durun; temizleninceye kadar da yaklaşmayın.” (Bakara 2/222) Ama “Allah kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez.” (Bakara 2/286) Onun için kadın, o günlerde namazdan sorumlu olmaz. Sorumlu olmadığı bir şeyi yapmamak, kişinin dininde bir eksiklik sayılamaz.

Âdetli kadın namazdan sorumlu olmayınca temizlendikten sonra o namazların yerine namaz kılmaktan da sorumlu olamaz. Muâze dedi ki, Aişe’ye sordum, dedim ki:

ما بال الحائض تقضي الصوم ولا تقضي الصَلاة ؟ فَقَالَتْ: أحَرُورِيَّةٌ أنْتِ؟ قلت لست بحرورية ولكني أسأل. قالت كان يصيـبنا ذلك فَنُؤْمَرُ بقَضَاءِ الصَّوْمِ وَلا نُؤمَرُ بِقَضَاءِ الصَّلاةِ.

“Neden adetli kadın oruç tutuyor da namaz kılmıyor?”

“Sen Harûriyye[17] misin?” dedi. “Hayır, Harûriyye değilim ama soru soruyorum” deyince şöyle dedi: “Bizim başımıza bu olay gelince orucu tutmamız emredilirdi ama namazı kılmamız emredilmezdi.”[18]

فَنُؤْمَرُ بقَضَاءِ الصَّوْمِ = orucu tutmamız emredilirdi sözünde geçen kaza (قضى) kelimesi, ibadeti zamanında yapma anlamındadır. “Hac ibadetini yaptığınızda”[19] “namazı kıldığınızda”[20] ayetleri buna örnektir[21] Daha sonra “Âlimler, kaza kelimesini, sözlük anlamına aykırı olarak vaktinin dışında yerine getirilen ibadetler için kullanmaya başlamışlar”[22] ve Aişe validemizin sözünde geçen kaza kelimesine de bu yeni anlamı vermişlerdir. Bundan sonra kadınların Ramazan’da oruç tutmaları yasaklanmıştır. Zamanında yasakladıkları orucu, başka zamanda tutturarak hata üstüne hata yapmışlardır. Bu bir hata sayılmasa bile emre uyan bir kadının dini nasıl noksan olabilir?

2– “Aklı ve dini eksikler içinde kendine hâkim bir erkeğin gönlünü sizin kadar çelen birini görmedim.” sözü, aklı ve dini eksik olup insan gibi sorumlu birden fazla dişi varlığın olmasını ve bunların da erkeğin gönlünü çelmeye çalışmasını gerektirir. Hâlbuki böyle varlıklar yoktur. Bütün bu sebeplerden dolayı yukarıdaki söz Nebimize ait olamaz.

4. Kadının şahitliği
İki kadının şahitliği bir erkeğin şahitliğine denk sayılır. Bu konuda delil alınan âyet şudur:

“Erkeklerinizden iki kişiyi şahit tutun. İki erkek yoksa kabul edeceğiniz şahitlerden bir erkek ile iki kadın da olabilir; biri yanılırsa, diğeri hatırlatır…” (Bakara 2/282)

Âyetin bağlantılarını göremeyenler, şahitlik konusunda kadın erkek ayırımı yapıldığı kanaatine varmışlardır. Hâlbuki âyetin devamında şöyle bir ifade yer alır:

“…Böylesi, şahitlik için daha sağlamdır…” “Daha sağlam” sözü, “sağlam” olan iki şeyden birinin tercih edildiğini gösterir. “Bir erkek ile iki kadının şahitliği” daha sağlam sayılıyorsa iki kadının şahitliği çürük değil, sağlam sayılmış olur. Vasiyete şahitlikle ilgili âyetler konuya açıklık getirmektedir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Müminler! Sizden biriniz ölüm döşeğinde vasiyet edeceği zaman içinizden güvenilir iki şahit tutsun. Eğer bir yerde yolcu iken ölüm gelip çatarsa sizden olmayan iki kişi de olabilir. Onlardan şüphelenirseniz, namazdan sonra alıkoyarsınız. Şöyle yemin ederler: ‘Vallahi, isterse en yakınımız olsun, buna karşılık hiçbir şey almayız. Allah için yapılan şahitliği gizlemeyiz. Öyle olsa, elbette günaha gireriz.”

Eğer günaha girdiklerinin farkına varılırsa, ölenin hak sahibi iki yakını onların yerine geçer, şöyle yemin ederler: Vallahi, bizim şahitliğimiz onlarınkinden daha doğrudur, biz haksızlık yapmayız. Öyle olsa elbette zalimlerden oluruz.” (Mâide 5/106–107)

Bu âyetlerde kadın erkek ayrımı olmadan güvenilir iki Müslüman şahit öngörülmektedir. Yolculukta vasiyet yapılacaksa, Müslüman olmayan iki kişinin şahitliği de yeterli görülmüştür. Duruma göre şahitlerin tamamı kadın, tamamı erkek veya biri kadın biri erkek olabilir.

Burada delil alınacak cümle şudur: “Böylesi, şahit getirmenin yeter seviyesidir…” (Mâide 5/108) Bu cümleyi, Bakara 282’deki “… Böylesi, şahitlik için daha sağlamdır…” cümlesi ile karşılaştırınca, şahitlerin iki erkek veya bir erkek ile iki kadın olmasının, borçların yazılmasında da kural olmadığı, bunun bir tercih sebebi olduğu ortaya çıkar.

Nebimiz (s.a.v) yerine göre bir kadının şahitliğini de yeterli görmüştür. “Ukbe b. el-Harise, Ebû İhâb kızı Ümmü Yahya ile evlenmişti. Ukbe dedi ki: Zenci bir cariye geldi, ben sizin ikinizi de emzirmiştim” dedi. Bunu Nebi (s.a.v)’e anlattım, benden yüz çevirdi. Önüne geçtim ve tekrar anlattım, dedi ki: “Nasıl olacak? Cariye ikinizi de emzirdiği kanaatinde’’. Sonra kadınla evlenmesini yasakladı.” (Buharî, Şehâdât, 13)

Bütün bunlar gösteriyor ki, “kadının şahitliği erkeğin şahitliğinin yarısı kadardır” diyerek onun akıl noksanlığına hükmedilemez. Zaten böyle bir şey doğru olsa, kadınların sorumluluklarının erkeklerin yarısı kadar olması da gerekir. Allah Teâlâ kadın erkek karşılaştırması yaptığı bir âyette şöyle buyurmuştur:

“… Maruf ölçüler içerisinde o kadınların erkekler üzerindeki hakkı, onların bunlara karşı olan hakkına denktir…” (Bakara 2/228)

Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır

___________________________________________________

[1] Kur’ân, önceki ilahi kitapları tasdik eder. Ancak onun tasdiki, Tevrat ve İncil’de de bulunan Kur’ân âyetleri ile sınırlıdır. Çünkü hiçbir âyette onun Tevrat’ı ve İncil’i tasdik ettiği söylenmez. Bir âyet şöyledir:

نَزَّلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقاً لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَأَنزَلَ التَّوْرَاةَ وَالإِنجِيلَ

“Sana, gerçekleri içeren ve kendinden öncekileri tasdik eden bu Kitab’ı o indirmiştir. Tevrat’ı ve İncil’i de o indirmiştir.” (Âl-i İmran 3/3)

Buna karşılık İncil’in Tevrat’ı tasdik ettiği açıkça ifade edilir. Ayet şöyledir:

وَقَفَّيْنَا عَلَى آثَارِهِم بِعَيسَى ابْنِ مَرْيَمَ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرَاةِ

“Sonra onların izinden Meryem oğlu İsa’yı, önündeki Tevrat’ı tasdik etsin diye gönderdik.” (Maide 5/46)

Kur’ân’ın tasdikinin, Tevrat ve İncil’de olan âyetlerle sınırlı olduğunu şu âyetten öğreniyoruz:

وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ

Doğruları içeren bu Kitabı sana, kendinden öncekilerde, bu Kitaptan olanları tasdik edici olarak indirdik…. (Maide 5/48)

Bu aytte iki tane الْكِتَابِ kelimesi vardır. Kelimenin bu şekilde tekrarlanması ikisinin de aynı şey olduğunu gösterir.

Sonuç olarak, kadının eğri kaburga kemiğinden yaratıldığını Kur’an tasdik etmediğinden ilgili hadisi, İsrailiyat olarak kabul etmemiz gerekir.

[2] وَخَلَقَ مِنْهَا (أي من النفس) زَوْجَهَا (أي زوج النفس) وهذا يشير إلى أن الله خلق النطفة أولا ففطرها وجعلهما توأما مطابقا فليس لأحد منهما الأولوية في الخلق.

[3] Halil b. Ahmed, (100-175 h.) el-Ayn, (thk: Mehdî el-Mahzûmî, İbrahim es-Sâmrâî), İran 1409/1988. النَّطَفُ maddesi.

[4] Karışanlar diye tercüme ettiğimiz emşâc = أَمْشَاج kelimesi, meşîc = مشَيج ‘in çoğuludur. مشَيج ism-i fail veya ism-i mef’ul olur. ism-i fail olarak anlamı “karışanlar”, ism-i mef’ul olarak “karışımlar”dır.

[5] İbn Manzur, Cemalüddin Muhammed b. Mukrim (630-711), Lisanu’l-Arab, Beyrut trs.

والقَرارُ والقَرارةُ من الأَرض: المطمئن المستقرّ، … وقال أَبو حنيفة: القَرارة كل مطمئن اندفع إِليه الماء فاستقَرّ فيه

[6] Ahmed b. Muhammed el-Feyyûmî, el-Mısbah’ul-Munîr, Lübnan 2001, s. 519.

[7] Lisan’ul-Arab, النَّطَفُ maddesi.

[8] www.manzara.gen.tr/su-damlasi-1-18306.html

[9] mutluluk-ruyasi.blogcu.com/inci/8802386

[10] www.esselam.net/…/bilim/hucre/hucre7.html yeni döllenmiş yumurta hücresi

[11] Âl-i İmran 59,Rum 20, Kehf 37, Hac 5, Fatır 11, Gafir 67.

[12] http://www.hurriyet.com.tr/yasam/3708815.asp

[13] Mu’cemu mekâyîs’ul-luğa, Ahmed b. Faris b. Zekeriya, Beyrut, tarihsiz.

مَنَى يدلُّ على تقديرِ شيءٍ ونفاذِ القضاءِ به. منه قولهم: مَنَى له المانِي، أي قدَّر المقدِّر

[14]. İbn Mâce, Nikah, 1841.

[15] el-Misbâh’ul-münîr.

عانية, عُنُوّ (unüvv) kökünden de عناية (inâye) kökünden de gelebilir. Unüvv’ün ism-i faili عانوة anive’dir. Onu (عانية) âniye yapmak için vav yaya dönüştürülür. (عناية) inâye’nin ism-faili ise hiçbir işleme gerek kalmadan âniye (عانية) olur. Unüvv’den türetilince “esir kadın”, inâye’den türetilince de “kendini koruyan kadın” anlamını alır.

[16]. Buhârî, Hayz 6. Hadisin metni şöyledir:

حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ أَبِي مَرْيَمَ قَالَ أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ قَالَ أَخْبَرَنِي زَيْدٌ هُوَ ابْنُ أَسْلَمَ عَنْ عِيَاضِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ قَالَ خَرَجَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي أَضْحَى أَوْ فِطْرٍ إِلَى الْمُصَلَّى فَمَرَّ عَلَى النِّسَاءِ فَقَالَ يَا مَعْشَرَ النِّسَاءِ تَصَدَّقْنَ فَإِنِّي أُرِيتُكُنَّ أَكْثَرَ أَهْلِ النَّارِ فَقُلْنَ وَبِمَ يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ تُكْثِرْنَ اللَّعْنَ وَتَكْفُرْنَ الْعَشِيرَ مَا رَأَيْتُ مِنْ نَاقِصَاتِ عَقْلٍ وَدِينٍ أَذْهَبَ لِلُبِّ الرَّجُلِ الْحَازِمِ مِنْ إِحْدَاكُنَّ قُلْنَ وَمَا نُقْصَانُ دِينِنَا وَعَقْلِنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ أَلَيْسَ شَهَادَةُ الْمَرْأَةِ مِثْلَ نِصْفِ شَهَادَةِ الرَّجُلِ قُلْنَ بَلَى قَالَ فَذَلِكِ مِنْ نُقْصَانِ عَقْلِهَا أَلَيْسَ إِذَا حَاضَتْ لَمْ تُصَلِّ وَلَمْ تَصُمْ قُلْنَ بَلَى قَالَ فَذَلِكِ مِنْ نُقْصَانِ دِينِهَا.

[17]. Harûriyye, Harûrâlı demektir. Harûrâ, Sıffîn savaşında Ali’nin saflarından ayrılan Hâricîlerin toplandığı yerdir. (Bkz. Ethem Ruhi Fığlalı, “Hariciler”, DİA, c. XVI, s.169-175.)

[18]. Müslim Hayız 67.

[19]. فإذا قضيتم مناسككم Bakara 200

[20]. فإذا قضيتم الصلاة Nisa 4/103

[21]. Kitab’ul-ayn, Tac’ul-Arus, Lisan’ul-Arab, es-Sıhah, el-Mısbah’ul-munir. قضي mad.

[22]. Ahmed b. Muhammed el-Feyyûmî, el-Mısbah’ul-Munîr.

Yazıyı paylaş:
Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)Facebook’ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir